7.11.10

Hava pusluydu yeraltında her zamanki gibi. Ölmüş; iç organları diğer türdaşları tarafından kemirilmiş fareler, yemeğe rastgele atılan tuz partikülleri gibi serpilmişti nemli zemine.

Yeraltı canlıydı. Yeryüzünün o kalabalık, samimiyetsiz ve şehvet düşkünü yaratıkları sayesinde yeraltı bu denli canlı ve gerçekti. Biri olmadan diğeri asla var olamazdı. Denge her şeyin içerisindeydi. Birbirlerinden feyz aldıkları hiçbir delil ile kanıtlanmasa bile görmemek için kör bir insanın göz sinirlerine sahip olmak lazımdı.

Yeraltı karanlıktı. Bunun sonucu da yeryüzü aydınlıktı. Denge.

Yeraltında insanlar vardı. Gerçek insanlar. Farkındalıklarını ispat etmiş insanlar. Duygularının ne demek olduğunu bilen insanlar. Seks için insanların zorla kuytu yerlere götürülmediği insanlar. Tabu kelimesinin lugatlarında var olmadığı insanlar. Varlığı kanıtlanmamış mitlerin varlığından bi’ haber insanlar. Gerçeklik ile yaşayan insanlar. hominoidea sınıfından olduğunu bilen, kendisinin de bir hayvan olduğunu bilenler.

Yeryüzü çirkindi. Korunmak için kireçten yapılar yaptılar. Neyden korunacaklardı ki? Doğadaydılar gene. Rüzgardan korundular ama depremden kaçamadılar. Yağmurdan korundular ama selden kaçamadılar. Yaşamak için yaptıkları yapılar onların mezarı olmuştu. Doğaya sırt çevirmek olur muydu, doğada yaşama adım atanlar için?

Av-avcı ilişkisini unutalı çok mu oluyordu yeryüzündekiler için? Aynı ortak atayı paylaştığı diğer canlıları zorla çiftleştirip yemek de neydi? Kimdi ki onlar? Neden bu kadar çabuk geldikleri yeri unutmuşlardı ki? Çok heyecanlıydılar. Belki de bu yüzden erken evrilmişlerdi. İki ayağı üzerine durup konuşabilmişlerdi. Yeryüzünde kim iddia edebilirdi ki bir antiloptan daha rahat yaşam sürdüğünü? Televizyon izlemek mi daha iyi yaşamdı? Adaletsiz adalet sistemi mi daha rahatlatıyordu evde seks yaparken yeryüzündekini? Güçsüz olan gene güçsüzdü. İnsanı da güçsüzdü antilobu da. Kural böyleydi. Doğa kuralıydı, kim karşı gelebilirdi, kim durabilirdi veya durdu bugüne kadar bir tornadonun karşısında? Duramadı kimse. Durmuş gibi yapan kandırıkçı alçak güçsüzler de doğaya tamamen karşı geliyordu. Hem de o ırkı yönetiyordu. İki dudağı arasıydı her şey. Ama doğa affetmezdi. Hiçbir zaman da affetmedi.

Yeraltındakiler utanç duydular. Doğayı yok ettikleri için. Kendilerini bir bok sanan ırkdaşlarından nefret ettiler. Farkındalıklarını kavrayamadıkları için uzaklaştılar. Gidilecek yer yoktu yeraltından başka. Yeraltıydı. Gerçek olan, doğal olan. Yalan olmayan. Süslü şeylerler değil güçlü şeylerle yaşanılan. Bir ağaca can verdiler. Bir deve sineğine yemek verdiler. Evrildiklerinin farkındalığındaydılar. Okudular. Irkdaşlarının yediği bokları okudular. Okumak lazımdı, çünkü okumak onların ırkına mahsustu. O yüzden okumalıydılar. Dinlemeliydiler. Dinlemek… Yeryüzü hiç dinlemiyordu. Okumuyordu. hiç avlanmadan yiyor, yatıyor, sevişiyor ve uyuyordu. Yalancı şerefsizlerin soyunu devam ettirmek için de dişlinin çarkı gibi aksatmadan çalışıyorlardı. Sistem böyleydi. Ne olduklarını unutmuşlardı. Özelliklerini bilmiyorlardı artık.


Yeraltı biliyordu. Yeraltı okuyordu, yeraltı dinliyordu. Yeraltı avlanıp, yiyordu. Yeraltında güçlüler vardı. Salt güçlüler. Güçlüler sevişiyordu…

2 yorum: