18.9.10

D-Tox Your Life

Radyoaktif maddeler yavaşça vücudumuza nüfuz eder. Orada kalır ve bütün hücrelere yayılmak için gizlice çaba sarf eder. Uzun bir süre boyunca da varlığını hissettirmez. Hissettiğiniz anda da zaten her şey için çok geçtir. Lezyonlar çok hızlı biçimde vücudun her zerresinde kendini hissettirir.

Madam Curie Toryum ve Radyum ile yaptığı deneyler sonucu radyoaktiviteyi buldu ama farkında olmadan da hayatını yok etti. Maruz kaldığı o radyoaktiflik sonucu iç organları içeriden çürümeye başlamıştı. Tabii ki farkında değildi bunun. Hissettirmeden, gizlice ölüme sürüklemişti mükemmel bilim kadınını.

Buna benzeyen bi' şey var hayatımızda.

İnsanlar!

Bir anda girerler hayatımıza. Uzun ve sürekli maruz kalırız o insanlara. Fark etmeyiz hiçbir şeyi. Ta ki o kaçınılmaz sonu görene kadar, hissedene kadar. Ama yukarıdaki benzerlik gibi, fark ettiğimiz anda her şey için çok geçtir. Kaybettiklerimize mi üzüleceğizdir bu esnada yoksa nasıl bu kadar sinsiliğe yenildiğimize mi?

Her zaman sonuç vermese de, bu tip durumlarda detoksifikasyon işe yarayabilmektedir. Başka maddelerin bileşimi ile etkisiz hale getirmektir detoksifikasyon.

Hissedin.
Tadın.
Dinleyin.
Görün.
Koklayın.

Tabii ki hiçbirimiz anlayamayız, hangi insanın yanında olduğumuzda içimizin çürüdüğünü. Ya da bizi yok ettiğini. İnsanlar en büyük atıktır. En büyük zehirdir. Ve biz de bu zehre sürekli maruz kalanlarız.

Toksikliğin ölçüleri vardır. Aynı etrafımızdaki insanlara verdiğimiz sıfatlar gibi.

Dostun daha az zararlıdır ama anlık olarak bile saldığı zehir en tehlikelisidir.
Arkadaşın daha zararlıdır. Anlık pek etkisi olmaz bünyeye. Uzun zaman maruz kalınırsa geri döndürülemez lezyonlara gebe bırakır sizi.
Ortamdaki herhangi biri hiç zararlı değil gibi gözükür, ama unutulan bir şey var burada. Ortamdaki kişi senin dostunun veya arkadaşının dostu olabilir. Uzun veya kısa süreli zehrine maruz kalmış olabilir. En nihayetinde o ortam sonucu artık sen de o bok şeye maruz kalmışsındır.

Geçmiş olsun...


Hepimiz birbirimizi zehirliyoruz.

Ve bu zehirden kurtulmak için de türlü kombinasyonlar deniyoruz. Yeni dostluk kombinasyonu, yeni arkadaş kombinasyonu vs vs.

Farkına varın ve hayatınızı kurtarın. Arının, arındırın. Kendinizi de lütfen zehir salmaktan alıkoyun. Hem siz yeni zehirler bulup ondan arının, hem de etrafınızdakilere o zehri saldıktan sonra arındırtın.


D-TOX YOUR LIFE

Ps: Fotoğraftaki de benim, yapan eden de benim.

8.9.10

Şimdi Anladım Biliyor Musun?


3 yıl sonra tekrar gördüm seni. Sen beni fark etmedin bile.

Senin olduğunu bilmeden "Oha, ne güzel hatunmuş tam benlik." dedim ve adımlarımı sana doğru sıklaştırdım. Sen sağa dönüp eczaneye girdiğinde ise seninle tekrar tanıştım...

Elim ayağım titredi.

Bütün hayati sıvım beynime hücum etti.

Öylece baktım.

Kendimi dışarı atsam mı diye düşündüm; ama sonradan fark ettim ki zaten dışarı kaçmışım.


Neden böyle oldu ki? Neden yani? O kadar zaman geçmesine rağmen neden seni görmeye böyle bir reaksiyon verim ki? Seni kaybetmekten korkuyordum hep, kaybedeceğimi hissettiğimde de hep bunlar olurdu; ama olay şu ki, ben seni zaten 3 ıl önce kaybettim!


Aklıma zamanında hiç de önemsemediğim bir olay geldi. Ve bunu şu an çözebilmenin verdiği acıyı tüm kan pulcuklarım bile hissetti.

İlişkimizin en çetrefilli olduğu zamanların başıydı, ya da belki de ilk olayıydı.

Gene boktan bir şeye kavga ediyorduk. Tek odalı evimiz(Ah, evimizdi o değil mi? Pislik!)in odasına gitmiştin bana laflar söylenerek. Ben de oralı olmayarak salonda bilgisayar başında kalmaya devam etmiştim. Ya da televizyon izliyordum. Neyse, önemi de yok zaten!

Uzun süre sesin çıkmadı. Sonra ağlayarak tuvalete gitmiştin. Kapıyı kilitlemiştin. Bir terslik olduğunu anladım ve kapıyı zorladım. Zorla girdim içeri. Panik atak var bende, bilmiyordun. Ben de bilmiyordum o zamanlar tabii.

Boş filtreleri gördüm. İçmiştin bir sürü anti-depresan ve uyku hapını.

Binbir zorlukla kusturdum. Ağladım. Yalvardım. Bağırdım. Ama çıkarttırdım bütün o hapları.

Sonra odada dizimde bütün gece ağladın. Bense hiçbir şeyi fark etmeden seni izledim. Seni tekrar kurtardığımı düşündüm. Çok komik değil mi?

Ama fark ediyorum ki, sen zaten beni uyarmak istemişsin. Zaten hap alarak intihar etmek isteyenler uyarı vermek istemez miydi, yardım çağrısı değil miydi? Ben bunu fark edemedim işte...


Benden kurtulmak için içmedin sen onu ya da beni korkutmak için de değildi. Bana uyarı vermek içindi. Ve inanır mısın ben bunu ayrıldıktan 3 sene sonra seni tekrar gördüğümde fark ettim. Acı oldu.

Hala benim için en "taş" hatun sen olacak. Çünkü sen benim istediğim yaşamımdın. Yaşadım seni. Yaşadık bizi. Öldük sonunda da. Her yaşayan organizma gibi.

Ama hala nefret ediyorum senden bunu da bil oldu mu?

4.9.10

Every Day is Exactly the Same

Düzenli bir iş.

Düzenli bir hayat. (Benim için tabii)

Düzenli beslenme.

Düzenli bir şeyler.

Düzenli...

İşe girdiğimden beri hayatım düzenli şekilde gidiyor. Düzen kelimesini duyduğum an tedirgin olan ben, düzen içerisinde olmaktan mutlutum. İnsanlar gerçekten değişebilir mi yoksa? Hayatım boyunca hep aksini gördüm ve de yaşadım ama bu son dönemler gerçekten benim için soğuk bir duş etkisi yarattı.

Hayatım 21 yıldır hiç olmadığı kadar güzel ve mutlu şekilde devam ediyor. Birkaç eksik şey olduğunu hissediyorum ama elimdekilere bakıp "eeh, sikerler şu an mutluyum ve buna bir şey daha eklenirse kesin mutsuz olurum" deyip müzik dinlemeye devam ediyorum. Şu an optimum seviyeye ulaşmış durumdayım. Benim hayatıma yeni girecek bir şey bu optimumu bozup bambaşka yerlere çekebilir ve beni istemsizce mutsuzluğa ya da başka bir şeye çekebilir.

Dengeli olmayı öğrendim.

Düzgün olabilmeyi öğrendim.

Zamanımı adam gibi değerlendirmeyi ve dinlenmenin önemini kavradım, ki daima aylaklık yapan birisi için çok önemli bir şey bu.

Hayatıma yeni bir sayfa açtım gibi bir şey yazmak istemiyorum. O yüzden şöyle diyeceğim;

Anka Kuşu benim en iyi arkadaşımdı. Hep ona bakar ve yaptığının ne kadar zor ve de saygı duyulması gerektiği konusunu kafamda sadece uzaktan bakarak dillendirirdim. Denemeye kalkışmamın bile bana yorucu geldiğini hissediyordum o zamanlar, rutinimi değiştirmek ölümdü benim için. Ama sonrasında bir şey oldu, o en iyi arkadaşım bunu yapmamaya başlamıştı. Yok olmuştu ortadan. Etrafımda küllerinden doğan arkadaşımı görmek, ben yapmışcasına tatmin ediyordu beni. Ama tatminsiz kalmıştım o gidince. Çok acılar çektim. Hiçbir şey yapmamak için hiçbir şey yapmıyordum gene. Ama sonra bir sabah kalktığımda nedenini düşünmeden kendimi yakmıştım. Küllerden ibarettim. Böyle kalmayı düşündüm. Rahattı. Huzurlu gibiydi. Bunları ve daha fazlasını düşünürken kendimi tekrar et ve kemikten oluşmuş buldum. Kendimi yeniden buldum! Kendimi! Beni! Ah, Anka; sadece bir efsaneden ibaretsin oysa ki...

Nine Inch Nails - Everyday is Exactly the Same şarkısına ithaf edilmiş bir yazı değildi bu. Sadece feyz aldım.