5.2.11

Et Kokusu

iPod’unu şarj etmemesinin bedeliydi etrafındaki et yığınlarını dinlemesi. Et yığını olarak görüyordu. Tren yolculuğu zaten saatler sürecekti. Yatağında uzanmış, arkadan gelen müzikle hayallerini senkronize edip baygınımsı sürece girmek istiyordu. Tek isteği buydu. Ekstremitelerinin bariz hissedilen soğukluğunu gidermek için, altındaki yorganı ayaklarının üzerine dolamak, ellerini ise bacaklarının arasına sokmak istedi. Bacaklarının soğuğu alıp, ellerinin de bacaktan gelen ısı ile ısınması arasındaki ısı değişimlerinden muazzam bir haz alıyordu. Ama bu siktiği treninde rahatsız koltuktaydı. Tek tesellisi cam kenarını kapmak olmuştu.

Yanında takım elbiseli bir CEO çakması oturuyordu. Çaprazındaki kadının ise sadece harika seksilikteki topuklu ayakkabısı ile dizine kadar çektiği beyaz dantelli kalın çorabı gözüküyordu. Tren sallanıyordu. Işıklar çok dandikti, aydınlatalım mı karartalım mı diye düşünüyor gibiydi. Arada da burnuna sidik kokusu geliyordu. Keskin değil ama beyni onu keskinleştiriyordu. Sonra burnundaki koku alma hücreleri yorulduğu için duymamaya başlıyordu. Bu sefer de kendine lanet edecek bir şey arardı.

Hayatını zorlaştırıyordu. Hayatı zorlaştırıyordu. Hayat zordu. Hayat…

iPod’una lanet okudu, kendi beynini sikmek istediğini söyledi.

-“Bok vardı amına koyayım şarj etmedim. En ufak bir şeyde hemen uçuyor aklım. Öf!”

Yanındaki adam hayret ve de küçümseyerek baktı.

Bu bakışı tanıyordu. Boklar içerisinde yoklukta geçirdiği hayatını, iyi kötü bir üniversite okuduktan ve de ortalama bir işe, ki o iş daima takım elbise giyme zorunluluğu getiriyordu, girdikten sonra ortam yapıp, kendini bir bok sanan puştların özel bakışıydı. Sanki hiç o boklarda hiç yüzmeyi öğrenmemiş de, babasının evindeki havuzda yüzerek gelmiş gibi, her saçma ve anlamsız harekete ‘zavallı bok’ bakışıydı bu. Esas derdi kendini üstün görmek değildi bu bakışı atarken. Yeni edindiği çevreden mütevellit bu tip “bok”larla iletişim kurmaya korkmasıydı.

Kadın topuklu ayakkabısını sallıyordu. Tren de sallanıyordu. Senkronizasyon çok boktandı, ve bu da sinirlenirini bozuyordu. Arada senkron eşitlenip hemen bozuluyordu.

Mesanesi dolmuştu. Yanındaki CEO bozmasına “pardon” demeden, yararcasına koridora attı kendi. Başı ne eğik ne de dikti. O ikisinin ortasındaki muazzam ölçüyü çok iyi koruyordu. Giderken topuklu giyen kadına bakmadı. Dönüşte elbet görecekti.

Sifonu çekti. Elini suya değdirdi ve çekti hemen. Narsistliğinin sonucu olan ayna ritüelini yaptı. Nefesini verdi ve kapıyı açtı.

Topuklu ayakkabıdan kadın tahlilinin yüzde %30’luk oranı çıktı. Yani kadın çirkindi. Ama topukluluarı hormonlarını muazzam ölçüde arttırıyordu. “Sıçayım böyle işe” dedi içinden.

Yerine geçti. Kafasını cama dayadı. 2 dakika sonra acaba camı yağladım mı diye baktı, pek bir şey yoktu. Hem onun verdiği rahatlık hem de trenin nahoş sallanması hemen uyumasını sağladı.

Tren gara gelmiş, yolculuk bitmişti. Sırt çantasını kapıp hemen bir sigara patlattı.

Geçici yeni yaşamına adım attı. Adımlarını sıklaştırdı. Yüreğindeki sıktı. Her şeyi sildi.

Et yığınlarına dokunmamaya gayret göstererek şehre adımını attı.