18.11.09

Nadas mı? Belki...

2.5 aylık oruç demiştim dün. Nadas da denilebilinir bu duruma. Bir kafa dinleme süresi.

Bunu bilinçli mi yaptım peki? Tabii ki hayır. Elimdekileri tüketmemden kaynaklı bir durumdu bu.

Peki bu 2.5-3 ay nasıl geçti? Bendeki etkileri ne oldu, neler düşündüm, neler kattım kendime, ya da neler katamadım...

Gözlerimi açtığımda annem pencereyi 1-2 saat kadar önce açmış, içeride çok tatlı bir serinlik hakimdi. Yorganıma iyice büründüm, ayaklarımı yukarı kaldırıp yorganın ucunu içeri doğru aldım. Sadece kafam gözüküyordu. Gözlerimi tekrar kapadım, tekrar o uyku ve uyanıklılık arasındaki çizgide dengeli bir şekilde yürüdüm. Arada sert bir rüzgar esiyordu ve yüzümü yalayıp iç güdüsel olarak iyice cenin pozisyonu alıyordum. Çok nizami şekilde duruyordum artık. Rahim içinde 20 yaşındaki bir bebektim...

Sonra gene yalnız kaldığımı ve tekrardan her şeye başlayacak olduğumu düşündüm. İlişki öncesi aşık olduğum ''ön sevişme'' döneminden bile tiksinti duymaya başladığımı hissettim o yatakta.
Tekrardan bir insana kendimi tanıtma dönemi, bütün anlatılan ''fors'' getiren anıların anlatımı, aynı arkadaş ortamına getirildiğinde gene aynı ''fors'' getirisi olan toplu olay anlatımları. Ve daha sonra benim bir şeyden ötürü soğumam ve acımadan ayrılmam...

Alone again, alone again...

Gelen fırsatları bu yüzden belki, hiç değerlendirmedim. İlgilenmedim. Zira sıkılmıştım. Hala daha sıkılıyorum.

Bir sigara yaktım. Günün ilk sigarasını. Eskiden günün ilk sigarası bana zevk verirdi, her nefes çekişimde vücudum rahatlardı. Ama artık sadece alışkanlık olmuştu benim için, 2.5-3 senedir hiç bir şekilde rahatlamtıyordu. Ama sabahları çay ile içmek psikolojik olarak bana zevk veriyordu. Garip...

Her nefeste yaşadıklarım geldi aklıma. Her nefes verişimde ise yaşayamadıklarım. Aynı yaşayamadıklarım gibi benden uçtular, havaya karıştılar; oksijenle birleştiler ve en sonunda görünmez oldular. Yaşayamadıklarım da orda bir yerde, göremiyorum ama ordalar biliyorum.

Bir duman daha çektim bir yaşanmışlık düşünerek,
Bir nefes verdim; dumanlı, gri
Bir hayal yaşayamadım ben, pembe, tatlı
Nefes gibi uzaklaştı benden hayallerim, görünmez ama eski.


Kalktım yerimden. Attım kendimi sokağa. Gökyüzünde kaybolmuş, yaşanmamışlıklarıma baktım. Sanki hepsi bana el sallıyorlardı, beni aşağılayarak. Dalga geçerek...
Bir rüzgar, hayallerimden oluşmuş bir rüzgar bir yaprağı düşürdü. Yaprak yavaş ve hüzünlü. Kendimi suçlu hissetmemi sağladı o yaprak. Bendim her şeyin sorumlusu.
Ben yaşayamadım o hayalleri, ben yaşatamadım o hayalleri!

Ama bir dakika ya, ben miydim gerçekten suçlu? Ben miydim?!


Ben olamazdım! Neden bir insan kurduğu hayali gerçekleştirmek istemesin ki?
Ben hayalperest bir adamdım, şu an değilim. Neden ki?
Tabii ya, suçlu ben değildim. Ben suçlu olsam, hayalkurmaya devam ederdim.


Siz! Sizsiniz benim suçlularım, sizsiniz sizi içeri tıkamadığım mahkumlarım! Müebbet yediniz! Ama hala dışardasınız. Yok içerde aslında...

Prangalar vursan da nafile
Gönül kapısının kilidi yok, kapatsan da birini içeriye...

4 yorum:

  1. gel kardeşim, aralamaya başladın edebiyat kapısını. Gel beraber dökelim dertlerimizi hikayelere şiirlere :)

    böyle yazılar yaz oğlum. Anlatımın böyle olsun bundan sonra :)

    YanıtlaSil
  2. ah, doktor ! bu yazıyı okurken aklımın bir köşesinde ben ölmeden önce isimli şarkıyla ve çay sigarayla başlayan sabahlarım oturuyordu. güzel yazıyorsun sen güzel. tadı mayhoş bir şurup gibi yazıyorsun. yaşayamadıklarımız.. bunu düşünmeliyim, yaşayamadıklarımı.

    YanıtlaSil
  3. Ah, Bayan Jones( Arkeoloji, Indiana Jones hehe) !
    Çok teşekkür ederim, mayhoş şurup tanımı beni benden aldı gerçekten. Tam aradığım şeydi.

    YanıtlaSil
  4. jones yazısını yazdı doktor (: iyi geceler şimdilik

    YanıtlaSil